31 Ekim 2020 Cumartesi

Kur'an, Tevrat'taki Babîl Kulesini karıştırdı mı yoksa bir Kur'an mucizesi mi?

 

Bazı ateistler ve misyoneler tarafından dile getirilen Kur'an'ın Tevrat'ta geçen Babîl Kulesini karıştırıp bambaşka bir şekilde kullandığına dair iddiaları mevcût, biz de bu iddiaları çürütelim. Tevrat'ta Babîl Kulesi şöyle geçiyor :



Yar.11: 1 Başlangıçta dünyadaki bütün insanlar aynı dili konuşur, aynısözleri kullanırlardı.

Yar.11: 2 Doğuya göçerlerken Şinar bölgesinde bir ova bulup orayayerleştiler.

Yar.11: 3 Birbirlerine, “Gelin, tuğla yapıp iyice pişirelim” dediler.Taş yerine tuğla, harç yerine zift kullandılar.

Yar.11: 4 Sonra, “Kendimize bir kent kuralım” dediler, “Göklereerişecek bir kule dikip ün salalım. Böylece yeryüzüne dağılmayız.”


Burada görüldüğü üzere insanlar bir kule yapıp yeryüzüne dağılmalarını önlemeye çalışıyorlar. Peki Kur'an'da bu konu nasıl geçiyor da ateistler ve misyonerler Kur'an'ın karışıklık yaptığını söylüyor?


Firavun dedi ki: "Ey devletliler! Sizin benden başka ilahınız olduğunu bilmiyordum. Haman, benim için çamuru pişir'de bir kule yap; belki Musa'nın ilahına çıkarım. Ben gerçekten onun yalancının teki olduğunu düşünüyorum." (Kasas/38)


Görüldüğü üzere Tevrat'ta geçen kuleyle bu kulenin bir alakası yok ancak bu kadarı cevap olarak yetmez. Tarihsel bilgiden yararlanarak delil getirmek gerekiyor.


Eski Mısır'da ilahların katına yüksek bir yapı vasıtasıyla çıkmak gibi bir düşünce mevcûttu. Bu bilgiye Mısırbilimcilerin kitaplarında rastlıyoruz.


Sir Flinders Petrie, ''Religious Life in Ancient Egypt'' kitabında şöyle diyor :


The desire to ascend to the gods in the sky was expressed by wanting the ladder to go up....

''Gökyüzündeki tanrılara ulaşma arzusu ''merdivenle yukarı çıkmak'' ile ifade ediliyordu''


Bir diğer Mısırbilimci I.E.S Edward ise ''The Pyramids Of Egypt'' kitabında şöyle diyor :


The Egyptians were not the only ancient people of the Middle East who believed that the heaven and the gods might be reached by ascending a high building...


''Orta Doğu'da gökyüzü ve tanrılara yüksek bir yapıya çıkarak ulaşılabileceğine inananlar yalnızca Mısırlılar değildi''


Çok açık olarak görülüyor ki Kur'an kuleleri karıştırmadı zaten Tevrat ve Kur'an'da konuların geçiş yerlerinin bir alakası yok. Bundan ziyade Kur'an'da geçen bu ifadelerin Mısırbilimcilerin araştırmalarıyla uyuşması da önemli bir konu. Hz Peygamberin böylesine yerine oturan tarihî bir olguyu bize aktarması mümkün mü?


Bu yapıların içinde piramidlerin olup olmadığı başka bir konu ancak bu konu hakkında bir delil yok. Ancak Fecr Sûresi 10. ayeti şöyle çeviren hocalarımız mevcût :


Kazıklar/piramitler sahibi Firavun'a..


En doğrusunu Allah bilir.


Kaynakça : İslamic-awareness.org


Hz Musa zamanında tuğla kullanıldığına dair makale : https://www.islamic-awareness.org/quran/contrad/external/burntbrick.html











30 Ekim 2020 Cuma

Nuh Tufanının kaynağı Gılgamış Destanı değildir

 


Yine ateistler tarafından sıkça dile getirilen bir diğer konuyla ilgili yazacağım. İddia o ki Tevrat'ta ve sonrasında da Kur'an'da geçen Nuh Tufanının kaynağı Gılgamış Destanıdır. Gılgamış Destanında da tanrıların yeryüzünü bir tufanla cezalandırdığı herkesin malûmudur. Burada sorulması gereken soru  Kur'an'a göre bu tufan ilk defa Tevrat'ta mı geçiyordu? 


Kur'an'a göre Nuh kavminin ve diğer kavimlerin başlarına gelenler ilk defa kutsal kitaplarda geçmiyordu. Konuyu çok dağıtmadan Nuh Kavmine gelirsek Nuh Tufanının Firavunun çevresi ve o dönemde yaşayan Mısırlılar tarafından bilindiğini Kur'an Mü'min Sûresinin 30-33. ayetleri arasında bildiriyor. Firavun'un çevresinde muhtemelen belli bir mevkiye sahip olan ve imanını gizleyen Mü'min (sûreye de ismini veren) Mısırlılara şöyle diyor :


﴾30﴿

 İnanan kişi de şöyle dedi: "Ey kavmim! Doğrusu vaktiyle (peygamberlerine karşı) gruplar oluşturmuş eski toplulukların yaşadıkları felâketlerin benzerinin sizin de başınıza gelmesinden korkuyorum.


﴾31﴿

 Nûh kavminin, Âd, Semûd ve onlardan sonrakilerin durumu gibi. Allah asla kulları için zulmü istemez.


﴾32﴿

 Ey kavmim! Sizin hakkınızda, insanların çığrışacağı günden korkuyorum.


Bu olay geçtiğinde Hz Musa'ya Tevrat vahyolunmamıştı ve Mısırlılar da Nuh kim Âd kavmi nedir? diye sorular sormamışlardı çünkü bu kıssalar neredeyse tüm bölgede biliniyordu. Gılgamış Destanından bölgeye yayılmamıştı tam tersi Gılgamış Destanı da bu hikayelerden esinlenip yazılmıştı.


Diğer yandan kavimlerin hikayelerinin efsaneler haline getirildiği de Kur'an'da Sebe kavmi üzerinden şöyle ifade edilir:


Rabbimiz, seferlerimizin arasını uzaklaştır (şehirlerimiz birbirine çok yakın, bunlarını arasını uzat da daha uzun mesafelere gidelim) dediler ve kendilerine zulmettiler. Biz de onları efsanelere çevirdik, onları darmadağın ettik. Şüphesiz bunda, sabreden, şükreden herkes için ibretler vardır. (Sebe sûresi 19. ayet)


Nuh kavminin bir ayet olarak bırakılması da şöyle geçiyor :


Nûh'un toplumunu da hatırla! Onlar peygamberlerini yalanladıklarında onları suda boğduk ve kendilerini insanlara ders yaptık. Zâlimlere acıklı bir azap hazırladık. (Furkân/37)


Ayrıca Nuh Tufanının birçok kavmin efsanelerinde geçmesi de ilginçtir bu konuyla ilgili bilgiye şu videodan ulaşabilirsiniz :


https://www.youtube.com/watch?v=mglPjLEtPrE&t=2s


Aşağıdaki ayetin de videoda geçen bilgilere işaret ediyor olması muhtemeldir.


Biz de onu (Nuh'u) ve gemide bulunanları kurtardık ve bunu âlemlere bir ibret yaptık.


En doğrusunu Allah bilir.




24 Ekim 2020 Cumartesi

Kur'an, Tevrat'taki bazı isimleri (Haman-Azer vb) yanlış mı kullandı?

Bazı misyoneler Kur'an'ın Tevrat'tan kopya olduğunu ve bu kopyalama sırasında da Hz Muhammed'in birtakım yanlışlar yaptığını iddia ediyorlar. Kur'an'ın Tevrat'tan kopya olamayacağını bu blogtaki bir yazımda ispat etmiştim. Şimdi bir de kopyalama sırasında yanlışlık yapıldığı iddiasına bakalım. 


Kur'an ve Tevrat'ta geçen bazı özel isimlerin kullanımları farklılık gösteriyor. Örneğin Haman, Kur'an'da Firavun'un yardımcısı olarak olarak geçerken Tevrat'ta başka bir dönemde yaşamış bir kralın yardımcısı olarak geçiyor. Diğer örnek de Hz İbrahim'in babasının ismi konusu. Kur'an'da Hz İbrahim'in babasının ismi ''Âzer'' olarak geçerken Tevrat'ta ''Terah'' olarak geçiyor. Bir diğer farklılık da İsrailoğullarının Mısır'dan çıktıktan sonra taptıkları buzağıyı kimin yaptığına dair. Tevrat'a göre buzağıyı Hz. Harun yapmıştır ancak Kur'an'a göre buzağıyı Samîrî isimli biri yapmış aksine Hz. Harun onların bu davranışını onaylamamıştır. Misyonerler tam burada şu iddiada bulunuyor Kur'an Tevrat'tan kopyalama yaparken bazı isimleri birbirine karıştırmış ya da başka isimler kullanarak tarihsel hata yapmıştır. 


İlk önce şunu hatırlatmak istiyorum ki Tevrat'ın şu anki halini MÖ 400 civarında babil döneminde yazılmış Tevrat'tan almıştır. Tevrat ; Hz Musa'dan yaklaşık 600-700 sene sonra Yahudi Krallığının Babil Kralı II. Nabukadnezar döneminde işgalden sonra Tevrat tomarlarının birçoğunun kaybolması ya da zarar görmesi nedeniyle tekrar yazılmıştır. Bu yazımı ''Ezra'' isimli bir din adamı yönetmiştir. Kur'an'da da ''Üzeyir'' olarak geçmektedir. Şöyle de bir ayet mevcût :


﴾30﴿

 Yahudiler "Üzeyir Allah’ın oğludur" dediler, hıristiyanlar da "Mesîh (Îsâ) Allah’ın oğludur" dediler. Bunlar, daha önceki inkârcıların söylediklerine benzer biçimde ağızlarından çıkan sözlerdir. Allah onları kahretsin! (Gerçeklerden) nasıl da yüz çeviriyorlar!


Konumuza dönersek, isimlerin(Haman-azer vs ) Tevrat'ta ve Kur'an'da farklı geçmelerinin nedeni Tevrat tekrar yazılırken oluşan hatalardır. Kur'an da bu hataları düzeltmek istemiştir ancak iddiamın temelini bu oluşturmuyor. Kur'an'da özel isim kullanımı çok nadirdir. Öyle ki en bilinen kıssalarda bile özel isimler kullanılmamıştır. Yaygın kanının aksine Kur'an'da Havva,Habil,Kabil, Hz ibrahim'in eşleri (Sara ve Hacer) Hz Nuh'un oğullarının isimleri ( Sam-Ham-Yafet ), Hz Yusuf'un zamanındaki yönetici ( Potifar ) dahil olmak üzere hiçbir özel isim geçmemektedir. Ancak neden Haman,Âzer ve Samiri'nin ismi geçmektedir? Onların isimlerinin kullanılmasının anlamı ne? Hatta Hz İsa'nın havarilerinin ve sahabelerin (Zeyd hariç) de isimleri Kur'an'da geçmemektedir o zaman bunun kesin bir anlamı olmalı. İddiam şu : Kur'an'ın kullandığı özel isimlerin Tevrat'la çelişmesinin sebebi Kur'an'ın Tevrat'ta geçen bilgileri düzeltme arzusundan kaynaklanmaktadır. Kur'an hiçbir özel ismi kullanmazken bu isimleri kullanıp Tevrat'taki yanlış bilgileri onarmıştır.


Kur'an Tevrat'ı ''Müheymin'' sıfatı gereği olarak denetleyip doğruyla yanlışı birbirinden ayırmıştır. Hz Süleyman'a ve Hz Harun'a Tevrat'ta atılan iftiraları reddettiği gibi isim kullanımlarında yapılan hataları da düzeltmiştir. 


Ayrıca Haman'ın geçtiği Tevrat bölümünün (Ester Kitabı) bir öykü olduğu ve tarihsel bir gerçekliği olmadığı da birçok hristiyan tarihçi tarafından kabul edilmiştir. 

''The Jewish Encyclopaedia'' şöyle diyor :


Comparatively few modern scholars of note consider the narrative of Esther to rest on a historical foundation... The vast majority of modern expositors have reached the conclusion that the book is a piece of pure fiction

Burayı çevirebilirsiniz.


Yahudilerin tarihsel şahsiyetleri birbirine karıştırıp kendilerine zulmeden bir kralın yardımcısına ''kötü adam'' ismi olarak Haman ismini vermiş olması da gayet makûl duruyor.  Ayrıca Haman isminin Mısır'daki hiyerogliflerde geçtiği de bazı arkeologlar tarafından iddia ediliyor, aşağıya bununla ilgili link bırakacağım.





http://kurandaceliskiyoktur.com/kuran-mucizeleri/64/


23 Eylül 2020 Çarşamba

Kur'an - ı Hakîm, Tevrat'ın bir kopyası mıdır?

 


Kur'an'ın Tevrat ve İncil'den kopyalama olup ve onların bilgisini aşamamış olduğu iddiası birçok misyoner ve ateist tarafından dillendiriliyor. Bu iddianın doğruluğunu araştırmaya 2-3 sene önce başlamıştım. O zamanlarda da birtakım bilgiler edinmiştim ancak bu tarz konularda yazmak haddim değil diye düşünüp hiç girişmedim ancak fikirlerimi kesin olarak doğruladıktan sonra bu yazıyı yazmaya karar verdim. Bu yazıda spesifik deliller sunduktan sonra Kur'an'ın diğer kitaplarla olan ilişkisiyle ilgili fikrimi belirtip yazıyı tamamlayacağım. 


Kur'an'ın daha başta Âdem-Havva kıssasında Tevrat'tan ayrıldığı herkesin malûmudur. Tevrat'a göre Havva, Âdem'i kışkırtmış ve günaha sürüklemiştir. Ancak Kur'an'da Havva'nın Âdem'i yoldan çıkartmasıyla ilgili bir anlatı görmüyoruz(Kur'an'da havva ismi de hiç geçmez). Dahası Kur'an İblis'in secde etmeyişi ve meleklerin yaratılacak olan halifeye karşı gelişiyle ilgili anlatılarıyla Tevrat'ı ve İncil'i bilgi olarak aşmaktadır(Bakara sûresi 30-40). Bu konu çoğu kişi tarafından bilindiğinden bu konuya girmeyeceğim.

Tevrat'ta bulamadığımız bir diğer konu da A'râf denilen cennet ile cehennem arasında olduğu düşünülen yerin ne yahudilikte ve hristiyanlıkta bulunmayışıdır. Ancak bunlardan ziyade ben kıssalardaki farklara göz atmak istiyorum.

***

Spesifik ve kesin delil olarak gördüğüm Musa kıssası ile başlayacağım. İddia şu ki Musa döneminde yaşayan Firavun'un kendisini tanrı olarak tanıtması Kur'an'a özgü bir bilgidir. Tevrat'ı okurken dikkatimi çeken en önemli nokta Firavun'un hiçbir yerde ''ben tanrıyım'' dememesi oldu. Kur'an'da Şuarâ sûresinde bu konu şöyle geçiyor :

﴾29﴿

 Firavun, "Benden başkasını tanrı edinirsen, yemin ederim ki seni zindanlarda süründürürüm!" dedi.


sadece bu ayette değil 2-3 ayette daha firavunun kendini tanrı ilan ettiğini görebilirsiniz.


Mevcût tarihi bilgilerimiz gösteriyor ki firavunlar kendilerini tanrı olarak görüyorlardı. MÖ 1400'lerde yaşamış olan Rekhmire isimli din adamı Mısır Kralı için şunları söylüyor :

What is the king of Upper Egypt? What is the king of Lower Egypt? He is a god by whose dealings one lives. [He is] the father and mother [of all men]; alone by himself, without an equal ... ( [7] The inscription was published by K. Sethe, Urkunden Der 18. Dynastie: Historisch-Biographische Urkunden, 1909, Volume IV, J. C. Hinrichs'sche Buchhandlung: Leipzig, IV 1077, 17-18. For translation of the inscription see A. H. Gardiner, "The Autobiography Of Rekhmerēʿ", Zeitschrift Für Ägyptische Sprache Und Altertumskunde, 1925, Volume 60, p. 69. )


Böylesine önemli bir bilginin Tevrat'ta geçmediğini bilen F. S. Coplestone isimli bir rahip/felsefe tarihçisi  Kur'an'dan tam 4 yüzyıl sonra yazılmış olan bir midraş metninde Firavun'un tanrı olarak tanımlandığına gönderme yapmıştır. Ancak dediğim gibi bu metin Kur'an'dan çok daha sonra yazılmıştır. Bu bilgiyi kaynakçada vereceğim siteden elde ettim ve yorumumun doğru olduğuna kesin kanâat getirdim.

Tevrat'ta bulunmayan bir bilgiyi Hz Muhammed tarihi bilgilere uygun bir şekilde nasıl terkip etmiş olabilir?

Dahası Tevrat'ta Mısır Panteonuna gönderme yapılmazken Kur'an Firavun ve Firavun'un tanrılarından bahseder.

﴾127﴿

 Firavun’un kavminden ileri gelenler dediler ki: "Seni ve tanrılarını bırakıp yeryüzünde bozgunculuk çıkarsınlar diye mi Mûsâ’yı ve kavmini serbest bırakacaksın?" Firavun, "Biz onların oğullarını sürekli öldürüp kızlarını sağ bırakacağız. Elbette biz onları ezecek üstünlükteyiz" dedi.  ( A'râf / 127 )

Burada Firavun adeta tanrılar konseyinin başı olarak görülüyor. Firavun hem eşiti olmayan bir tanrı hem de diğer alt seviyedeki tanrıları da idare ediyor. :

When the Pharaoh completes his climb, magic at his feet "The sky trembles", he asserts, "the earth shivers before me, for I am a magician, I possess magic". It is also he who installs the gods on their thrones, thus proving that the cosmos recognises his omnipotence. ( C. Jacq (Trans. J. M. Davis), Egyptian Magic, 1985, Aris & Phillips Ltd. & Bolchazy-Carducci Publishers: Chicago, p. 11. )


Görüldüğü üzere Kur'an Tevrat'tan çok önemli bir konuda ayrılmaktadır. Tevrat'ta göremediğimiz önemli ve tarihi doğruluğu bulunan bilgiler Kur'an'da mevcûttur.

***

Diğer daha önemli bir ayrım ise Kur'an'da Firavun'un şu sözü olmuştur. 

﴾38﴿

 Firavun, "Ey seçkinler! Sizin için benden başka tanrı tanımıyorum. Ey Hâmân! Haydi benim için tuğla fırınını yak, bana bir kule yap. Belki oradan Mûsâ’nın tanrısını görürüm; ama kesinlikle onun bir yalancı olduğunu düşünüyorum" dedi. (  Kasas / 38 )


Buradaki önemli nokta Firavun'un ilginç bir şekilde Hamân'dan kule yapmasını istemesi ve o kuleyle tanrıyı görebileceğini düşünmesi. Açıkçası bu ayeti ilk okuduğumda Firavun'un bu isteği çok saçma gelmişti.


Burada çok önemli ve Kur'an'a özgü bir bilgi var. Bu ayeti gören bazı misyonerler - Tevrat'ta da bu bilgi olmayınca - bir anlam veremeyip bu kulenin konunun bağlamıyla hiçbir alakası olmayan '' babil kulesi'yle'' illişkilendirmişler. Hatta Hz muhammed'le alay ederek ''Muhammed bunu da karıştırdı'' demişler. Ancak daha sonra elde edilen antropolojik veriler gösterdi ki Antik Mısır'da tanrılara yüksek bir yapı vasıtasıyla ulaşma düşüncesi mevcûttu. Bu gerçekten çok önemli bir bilgi, 7. yüzyılda Mısır antropolojisiyle ilgili herhangi bir kitap yoktu. Hatta eski Mısır dilini okuyabilecek biri de yoktu. Hz muhammed böylesine derin bir bilgiyi nasıl öğrendi? Tevrat'ta da olmayan böyle bir bilgiyi nasıl elde etti?


Bu konuyla ilgili tespitimi en sonunda yabancı bir site olan https://www.islamic-awareness.org/ 'dan doğrulattım. Onlar da bu ayrımı fark etmişler ve bazı antropoloji kitaplarından da bu bilgiyi pekiştirmişler :


Eski uygarlıklarda -özellikle Mezopotamya ve Mısır'da- yüksek bir kule vasıtasıyla tanrılara ulaşma isteği görülmektedir. 

Bu konu mısır bilimcisi  Sir Flinders Petrie'nin ''Antik mısır'da dini hayat'' kitabında görülmektedir :

'' Tanrıların katına çıkma isteği göğe ''merdivenle'' çıkmak ile ifade ediliyordu.''

Sir. F. Petrie, Religious Lie In Ancient Egypt, 1924, Constable & Company Ltd.: London, pp. 208-209.


Diğer bir mısır bilimci I. E. S. Edwards da bu geleneğin sadece mısırda olmadığını yüksek yapılar vasıtasıyla tanrılara ulaşma isteğinin birçok mezopotamya uygarlığında görüldüğünü söylemiştir. Hz muhammed okuma yazma dahi bilmiyordu böyle bir bilgiyi nasıl öğrendi? 


I. E. S. Edwards, The Pyramids Of Egypt, 1985, Viking, p. 302.


***

Bundan ziyade Tevrat, Mısır krallarının unvanları konusunda bile karışıklık yapmaktadır. Hz İbrahim'den Hz Yusuf'a ondan da Hz Musa'ya kadar olan tüm Mısır krallarının unvanını '' firavun '' olarak belirtmiştir ki bu da çok büyük bir hatadır. 


Bugünkü tarihi bilgiyle biliyoruz ki Hz yusuf zamanındaki Kralın unvanı Firavun değildi. Bu bilgiyi İncil ansiklopedisi de doğruluyor ve Hz Yusuf zamanındaki Krala Tevrat'ta firavun denmesini anakronizm (kronoloji/tarih hatası) olarak değerlendiriyor :


Encyclopedia Of The Bible says concerning the name "Pharaoh":

Pharaoh. Ruler over Egypt also known as "the King of Upper and Lower Egypt." He lived in a palace known as the "great house," which was symbol of his authority. The Egyptian word for the palace was applied to the kings of the New Kingdom (c. 1550-1070 BC).... The use of the title pharaoh in Genesis may be anachronistic in that Moses in covering the events of the patriarchs in relation to Egypt used the commonly accepted term "pharaoh" even though the title was not in use at the time of the patriarchs (cf. Gn 12:15-20; 37:36).[6


Çeviri : '' Tevrat'ın yaratılış kitabındaki ''firavun'' unvanı kullanımı anakronizm olabilir'' 

Siz de çevirebilirsiniz diye uzatmıyorum.

* Yusuf kıssası Tevrat'ın yaratılış kitabında anlatılır.


Kur'an Hz yusuf döneminde yaşayan Mısır kralına ''Melik'' yani Kral demektedir. 


Yusuf suresi 72. ayette geçen melik unvanı :

﴾72﴿

 "Kralın su kabını arıyoruz; onu getirene bir deve yükü (bahşiş) var" diye cevap verdiler. (İçlerinden biri) "Ben bu söze kefilim" dedi.


Burada şunu sormak gerekiyor ; Hz Muhammed Tevrat'tan kopyalama yaptıysa neden Hz Yusuf dönemindeki Krala Firavun demiyor? 



***

Şimdi de Kur'an'ın direkt olarak müdahalede bulunduğu Hz Süleyman'ın kâfir olup olmadığı konusunu inceleyelim. Kur'an Bakara sûresinin 102. ayetinde Hz süleyman'ın iftiraya uğradığını belirtiyor. Bu iftiranın kaynağı ise Tevrat. 


Tevrat'ın 1. krallar/11. bölümünde ve devamında Hz süleyman'ın kâfir olduğundan bahsediliyor. 

Gerçi Tevrat diye adlandırmam doğru değil Tevrat Kitab-ı Mukaddes'in ilk 5 kitabına verilen isimdir yani Krallar-1 kitabı Tevrat'ın içinde yer almaz ancak yahudilere göre ilk 5 kitaptan sonraki kitaplar da kutsaldır. Kur'an belki de bu tarz kitaplar için şöyle diyor :


﴾79﴿

 Elleriyle kitap yazıp sonra onu az bir bedel karşılığında satmak için, "Bu Allah’ın katındandır" diyenlere yazıklar olsun! Elleriyle yazdıkları yüzünden vay haline onların! Ve yapıp ettikleri yüzünden vay haline onların!


Gelelim iftira kısmına.


3 Süleyman’ın kral kızlarından yedi yüz karısı ve üç yüz cariyesi vardı. Karıları onu yolundan saptırdılar. 4 Süleyman yaşlandıkça, karıları onu başka ilahların ardınca yürümek üzere saptırdılar. Böylece Süleyman bütün yüreğini Tanrısı RAB’be adayan babası Davut gibi yaşamadı. 5 Saydalılar’ın tanrıçası Aştoret’e ve Ammonlular’ın iğrenç ilahı Molek’e taptı. 6 Böylece RAB’bin gözünde kötü olanı yaptı, RAB’bin yolunda yürüyen babası Davut gibi tam anlamıyla RAB’bi izlemedi. 7 Yeruşalim’in doğusundaki tepede Moavlılar’ın iğrenç ilahı Kemoş’a ve Ammonlular’ın iğrenç ilahı Molek’e tapmak için bir yer yaptırdı. 8 İlahlarına buhur yakıp kurban kesen bütün yabancı karıları için de aynı şeyleri yaptı.


Ancak kuran bu iddiaya şöyle yanıt veriyor :

﴾102﴿

 Onlar, Süleyman’ın hükümranlığı hakkında şeytanların uydurup söylediklerine uydular. Gerçek şu ki Süleyman kâfir olmadı, fakat şeytanlar kâfir oldular;


Kur'an tevrattan direkt kopyalama olsaydı hz Süleyman'ı Sâd sûresinin 40. ayetinde şöyle niteler miydi?


﴾40﴿

 Kuşkusuz onun katımızda yüksek bir yakınlık derecesi ve güzel bir geleceği vardır.


Kuşkusuz Hz muhammed Tevrat'ı kopya edecek olsaydı Hz Süleyman'dan sapkın bir kral olarak bahsetmesi gerekecekti. Ancak böyle bir şey yapmak yerine bilgiyi tashih ediyor ve Tevrat'taki bilgiye karşı çıkıyor.



***

Bir diğer konu da İsrailoğullarının Buzağıyı tanrı edinmesiyle ilgili. Kur'an şöyle diyor

51﴿

 Mûsâ’ya kırk gece için söz vermiştik. Sonra siz, haksızlık ederek buzağıyı (tanrı) edindiniz.


Bu konudaki problemse Hz Musa kavminin arasında değilken buzağıyı kimin yaptığı konusudur, Bu konuyla ilgili detaylı bilgiyi Tâ-hâ sûresinde bulabilirsiniz. Tevrat'a göre (çıkış kitabı 32. bölüm) Buzağıyı Hz Harun yapmıştır buzağıyı yapmakla kalmamış ona bir de sunak yapmıştır:



32  Bu arada halk uzun süre geçtiği halde Musa’nın dağdan inmediğini görünce,+ Harun’un yanına toplandı; “Kalk, bize önümüzden gidecek bir ilah yap,+ çünkü Musa’ya, bizi Mısır diyarından çıkaran adama+ ne olduğunu bilmiyoruz” dediler.  Bunun üzerine Harun onlara “Karılarınızın, oğullarınızın ve kızlarınızın kulaklarındaki altın küpeleri+ çıkarıp bana getirin” dedi.  Ve kulaklarındaki altın küpeleri çıkarıp Harun’a getirdiler.  Harun altınları onlardan aldı; oymacı aletiyle şekil verip+ dökme bir buzağı heykeli yaptı.+ Ve halk “Ey İsrail, seni Mısır diyarından çıkaran Tanrın bu!”+ demeye başladı. Harun bunu görünce onun önünde bir sunak yapmaya girişti.


 Kur'an'a göre ise buzağıyı Samîrî isimli biri yapmıştır.


﴾83﴿

 (Allah buyurdu ki:) "Seni halkından aceleyle ayrılmaya sevkeden neydi ey Mûsâ!"


﴾84﴿

 Şöyle cevap verdi: "Onlar da benim izimdeler; benden hoşnut olasın diye sana gelmekte acele ettim ey rabbim."



﴾85﴿

 Allah, "Fakat" dedi, "Biz senden sonra kavmini sınadık ve Sâmirî onları yoldan çıkardı."


Kur'an aynı zamanda Hz Harun'un da suçsuzluğunu da ortaya koymuştur :


﴾90﴿

 Gerçek şu ki daha önce Hârûn onlara, "Ey kavmim! Siz bununla sınanmaktasınız; kuşkusuz sizin rabbiniz o rahmândır. O halde bana uyun ve emrime itaat edin" demişti.


﴾91﴿

 Şöyle cevap verdiler: "Mûsâ yanımıza dönünceye kadar ona tapmaktan asla vazgeçmeyeceğiz."



Kur'an yine burada Tevrat'ı düzeltmek durumunda kalmıştır.


***


Tevrat'ta bulunmayan önemli bir bilgi de Hz ibrahîm'in kavminin gök cisimlerine tapınmasıyla ilgili. Arkeolojik verilere göre Hz İbrahîm'in yaşadığı bölge olan Harran/Şanlıurfa bölgesinde gök cisimleri kültü çok popülerdi. Kur'an'da Hz İbrahîm kavminin taptığı gök cisimlerini şöyle sorguluyor :


﴾76﴿

 Gecenin karanlığı onu kaplayınca bir yıldız gördü. "Rabbim budur" dedi. Yıldız batınca da "Batanları sevmem" dedi.


﴾77﴿

 Ayı doğarken görünce, "Rabbim budur" dedi. O da batınca, "Rabbim bana doğru yolu göstermezse elbette yolunu şaşırmış kimselerden olurum" dedi.


﴾78﴿

 Güneşi doğarken görünce, "Rabbim budur; zira bu daha büyük" dedi. O da batınca dedi ki: "Ey kavmim! ben, sizin (Allah’a) ortak koştuğunuz şeylerden uzağım."



''Ey kavmim ben, sizin Allah'a ortak koştuğunuz şeylerden uzağım''


Kürşat Demirci'nin makalesinden Harran ve gök cisimleri kültü hakkında bilgi alabilirsiniz :


https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/109427




***


Bundan ziyade Talmûd'da yer alan bazı ifadelere de Kur'an karşı çıkıp o bilgileri yalanlamaktadır. Bunlardan biri de şu ayete konu olmuştur :


﴾80﴿

 “Sayılı birkaç gün dışında bize ateş dokunmayacak” dediler. De ki: “(Bu hususta) Allah’tan söz mü aldınız; –öyleyse Allah sözünden dönmeyecektir– yoksa Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri mi söylüyorsunuz?


Bu konuya aşağıda bıraktığım linkten ulaşabilirsiniz.


https://www.youtube.com/watch?v=WnO09ptQWhI


***

Kur'an'ın diğer kitaptaları ilke olarak doğrulaması ve onlar üzerinde ''muheymin'' olmasıysa daha önemli bir tefsir konusudur. Bu konuda Muhammed Abduh'un ''Tefsir'ül Menâr''ına bakabilirsiniz. Bu konuyu Muhammed Esed tefsirinde buluyoruz : 


64 - Muheymin ortacı, heymene, "[bir şeyi] gözetledi" veya "[onu] kontrol etti" rubâ‘î fiilinden türetilmiştir ve burada Kur'an'ı geçmiş kitaplarda neyin gerçek neyin gerçek dışı olduğuna karar vermenin belirleyici ölçüsü olarak tanımlamak için kullanılmıştır (bkz. Menâr VI, 410 vd.).

*Maide suresinin 48. ayetinin tefsiridir.


Müheymin sıfatının bir diğer anlamı da ''koruyucu'' olmasıdır buna göre Kur'an'ın tevrat ve incil üzerinde müheymin olması kendi bünyesinde düzeltilmiş hallerini koruyup duyurması olabilir. Bu arada bir sonraki yazımda incilde ve kurandaki benzer ayetleri göstermeye çalışacağım. Kur'an neredeyse tevrat ve incildeki tüm önemli konuları bünyesinde toplamıştır yani Kur'an onları hem ilkesel olarak doğrular hem de düzeltilmiş hallerini müheymin sıfatı gereği koruyarak bünyesine alır.


Bununla beraber şunu da göz önünde bulundurmak gerekir ki  Maîde sûresi 48. ayette Kur'an'ın diğer kitapları onaylama ve koruma niteliği birlikte zikredilir. Kur'an'ın diğer kitapları onaylamasıyla onları korumasının birbirinden farklı olduğunu görmemiz gerekiyor. Müheymin sıfatı eğer denetleyici anlamında kullanılmışsa anlam açıktır ancak müheymin sıfatı koruma anlamına geliyorsa burada da düzeltici/denetleyici anlamını çıkarsayabiliriz nitekim bozulmamış ve korunması gerekmeyen bir şeyi korumaya ihtiyaç da duyulmaz. Eğer diğer kitaplar zarar görmemiş olsaydı Kur'an onları sadece onaylamakla yetinir, kendi bünyesinde korumaya gerek duymazdı. Sonuç olarak, Kur'an diğer kitapların özlerini belli başlı kıssalarını kendi bünyesine dâhil ederek onların bazı kısımlarını düzelterek korumaktadır. 


Kur'an Tevrat'ı hiçbir şekilde olduğu gibi kopya etmemiştir. Yukarıdaki bilgiler buna delildir. Elbette Kur'an içinde eski kitaplarda da olan bilgiler vardır Kur'an bunu teyit etmektedir. Şuarâ sûresi 196-197 :


﴾196﴿

 O Kur’an, şüphesiz öncekilerin kitaplarında da vardır.


﴾197﴿

 İsrâiloğulları bilginlerinin bunu bilmesi onlar için bir delil değil midir?


Bir diğer ayet grubundaysa yine aynı konuya değinilir, Mâide 15-16 :


﴾15﴿

 Ey Ehl-i kitap! Resulümüz kitapta bulunup da gizlemekte olduğunuz birçok şeyi size açıklamak üzere geldi; birçoğunu da açığa vurmuyor. Şüphe yok ki size Allah’tan bir ışık, apaçık bir kitap geldi.


﴾16﴿

 Allah, kendisinin izniyle rızâsını arayanları o kitapla kurtuluş yollarına erdirir, onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır, onları dosdoğru bir yola iletir.

***

Kopya konusunun aslında baştan temeli bozuktur. Hz peygamber okuma yazma bilmiyordu. Bu konuyu da ''Ümmi'' konusu üzerinden tartışmak doğru değildir çünkü bir konuda daha açık bir delil varken daha karmaşığına başvurmak doğru olmaz. Ankebût sûresi 48. ayet bu konuda çok açık :


﴾48﴿

 Sen bundan önce ne bir kitap okuyabiliyor ne de onu kendi elinle yazabiliyordun; öyle olsaydı gerçeği çürütmeye çalışanlar kuşkuya düşerlerdi.


bundan sonraki ayetlerde de bu konunun mucizesine atıf vardır.


﴾50﴿

 Onlar hâlâ, "Rabbinden ona bazı mûcizeler indirilmeli değil miydi?" diyorlar. De ki: "Mûcizeler yalnız Allah’ın katındadır; ben sadece bir uyarıcıyım."


﴾51﴿

 Kendilerine okunan bu kitabı sana göndermiş olmamız onlara yetmiyor mu? Elbette inanan bir topluluk için onda rahmet ve ibret vardır.


Kur'an'a göre Hz peygamberin okuma yazma bilmeyip bu Kur'an'ı okuması bir mucizedir.


Kur'an ayetleri insanlar içinde okunuyordu eğer peygamber okuma yazma bilseydi elbette insanlar ona itiraz edeceklerdi.


*Kur'an aramice ''koryan''dan alıntıdır ve esasen okuma/okuma parçası anlamına gelmektedir.


***


Buna ek olarak, müşrikler de aslında Hz Muhammed'in bu bilgilere sahip olamayacağının farkındaydı ve Nahl Sûresi 103. ayete göre şöyle diyorlardı :


﴾103﴿

 Hiç kuşkusuz, "Kesin olarak bunları ona bir insan öğretiyor" dediklerini biliyoruz. Oysa ona öğretiyor dedikleri kişinin dili yabancıdır, bunun dili ise açık seçik Arapça’dır.


***


Peygamber zamanında Araplar arasında okuma yazma oranı çok düşüktü ; bir bilgiye göre peygamberin ashabından okuma yazma bilenlerin sayısı 10'du. 


Dilbilimci Sevan Nişanyan'a göre de Kur'an (mushafı) inene kadar Arapça herhangi bir kitap yazılmamıştı. Bu durum bize tuhaf gelmemeli, Türkçe kitap örneklerini de 7. yüzyılda görmüyoruz.


Araplar arasında şiir ne kadar ileri olsa da onlar Kur'an inene kadar herhangi bir kitap yazmamışlardı. Yine Sevan Nişanyan'a ve İslam Ansiklopedisi'ne göre 10. yüzyıla kadar Tevrat'ın Arapça çevirisi mevcût değildi.

 


***


﴾88﴿
 De ki: "Yemin ederim, bu Kur’an’ın bir benzerini ortaya koymak için ins ve cin bir araya gelip birbirine destek olsa dahi onun benzerini ortaya koyamazlar."






Kaynakça :



https://www.islamic-awareness.org/


https://islamansiklopedisi.org.tr/tevrat


iletişim : fichtee.977@gmail.com



Kur'an, Tevrat'taki Babîl Kulesini karıştırdı mı yoksa bir Kur'an mucizesi mi?

  Bazı ateistler ve misyoneler tarafından dile getirilen Kur'an'ın Tevrat'ta geçen Babîl Kulesini karıştırıp bambaşka bir şekild...