23 Eylül 2020 Çarşamba

Kur'an - ı Hakîm, Tevrat'ın bir kopyası mıdır?

 


Kur'an'ın Tevrat ve İncil'den kopyalama olup ve onların bilgisini aşamamış olduğu iddiası birçok misyoner ve ateist tarafından dillendiriliyor. Bu iddianın doğruluğunu araştırmaya 2-3 sene önce başlamıştım. O zamanlarda da birtakım bilgiler edinmiştim ancak bu tarz konularda yazmak haddim değil diye düşünüp hiç girişmedim ancak fikirlerimi kesin olarak doğruladıktan sonra bu yazıyı yazmaya karar verdim. Bu yazıda spesifik deliller sunduktan sonra Kur'an'ın diğer kitaplarla olan ilişkisiyle ilgili fikrimi belirtip yazıyı tamamlayacağım. 


Kur'an'ın daha başta Âdem-Havva kıssasında Tevrat'tan ayrıldığı herkesin malûmudur. Tevrat'a göre Havva, Âdem'i kışkırtmış ve günaha sürüklemiştir. Ancak Kur'an'da Havva'nın Âdem'i yoldan çıkartmasıyla ilgili bir anlatı görmüyoruz(Kur'an'da havva ismi de hiç geçmez). Dahası Kur'an İblis'in secde etmeyişi ve meleklerin yaratılacak olan halifeye karşı gelişiyle ilgili anlatılarıyla Tevrat'ı ve İncil'i bilgi olarak aşmaktadır(Bakara sûresi 30-40). Bu konu çoğu kişi tarafından bilindiğinden bu konuya girmeyeceğim.

Tevrat'ta bulamadığımız bir diğer konu da A'râf denilen cennet ile cehennem arasında olduğu düşünülen yerin ne yahudilikte ve hristiyanlıkta bulunmayışıdır. Ancak bunlardan ziyade ben kıssalardaki farklara göz atmak istiyorum.

***

Spesifik ve kesin delil olarak gördüğüm Musa kıssası ile başlayacağım. İddia şu ki Musa döneminde yaşayan Firavun'un kendisini tanrı olarak tanıtması Kur'an'a özgü bir bilgidir. Tevrat'ı okurken dikkatimi çeken en önemli nokta Firavun'un hiçbir yerde ''ben tanrıyım'' dememesi oldu. Kur'an'da Şuarâ sûresinde bu konu şöyle geçiyor :

﴾29﴿

 Firavun, "Benden başkasını tanrı edinirsen, yemin ederim ki seni zindanlarda süründürürüm!" dedi.


sadece bu ayette değil 2-3 ayette daha firavunun kendini tanrı ilan ettiğini görebilirsiniz.


Mevcût tarihi bilgilerimiz gösteriyor ki firavunlar kendilerini tanrı olarak görüyorlardı. MÖ 1400'lerde yaşamış olan Rekhmire isimli din adamı Mısır Kralı için şunları söylüyor :

What is the king of Upper Egypt? What is the king of Lower Egypt? He is a god by whose dealings one lives. [He is] the father and mother [of all men]; alone by himself, without an equal ... ( [7] The inscription was published by K. Sethe, Urkunden Der 18. Dynastie: Historisch-Biographische Urkunden, 1909, Volume IV, J. C. Hinrichs'sche Buchhandlung: Leipzig, IV 1077, 17-18. For translation of the inscription see A. H. Gardiner, "The Autobiography Of Rekhmerēʿ", Zeitschrift Für Ägyptische Sprache Und Altertumskunde, 1925, Volume 60, p. 69. )


Böylesine önemli bir bilginin Tevrat'ta geçmediğini bilen F. S. Coplestone isimli bir rahip/felsefe tarihçisi  Kur'an'dan tam 4 yüzyıl sonra yazılmış olan bir midraş metninde Firavun'un tanrı olarak tanımlandığına gönderme yapmıştır. Ancak dediğim gibi bu metin Kur'an'dan çok daha sonra yazılmıştır. Bu bilgiyi kaynakçada vereceğim siteden elde ettim ve yorumumun doğru olduğuna kesin kanâat getirdim.

Tevrat'ta bulunmayan bir bilgiyi Hz Muhammed tarihi bilgilere uygun bir şekilde nasıl terkip etmiş olabilir?

Dahası Tevrat'ta Mısır Panteonuna gönderme yapılmazken Kur'an Firavun ve Firavun'un tanrılarından bahseder.

﴾127﴿

 Firavun’un kavminden ileri gelenler dediler ki: "Seni ve tanrılarını bırakıp yeryüzünde bozgunculuk çıkarsınlar diye mi Mûsâ’yı ve kavmini serbest bırakacaksın?" Firavun, "Biz onların oğullarını sürekli öldürüp kızlarını sağ bırakacağız. Elbette biz onları ezecek üstünlükteyiz" dedi.  ( A'râf / 127 )

Burada Firavun adeta tanrılar konseyinin başı olarak görülüyor. Firavun hem eşiti olmayan bir tanrı hem de diğer alt seviyedeki tanrıları da idare ediyor. :

When the Pharaoh completes his climb, magic at his feet "The sky trembles", he asserts, "the earth shivers before me, for I am a magician, I possess magic". It is also he who installs the gods on their thrones, thus proving that the cosmos recognises his omnipotence. ( C. Jacq (Trans. J. M. Davis), Egyptian Magic, 1985, Aris & Phillips Ltd. & Bolchazy-Carducci Publishers: Chicago, p. 11. )


Görüldüğü üzere Kur'an Tevrat'tan çok önemli bir konuda ayrılmaktadır. Tevrat'ta göremediğimiz önemli ve tarihi doğruluğu bulunan bilgiler Kur'an'da mevcûttur.

***

Diğer daha önemli bir ayrım ise Kur'an'da Firavun'un şu sözü olmuştur. 

﴾38﴿

 Firavun, "Ey seçkinler! Sizin için benden başka tanrı tanımıyorum. Ey Hâmân! Haydi benim için tuğla fırınını yak, bana bir kule yap. Belki oradan Mûsâ’nın tanrısını görürüm; ama kesinlikle onun bir yalancı olduğunu düşünüyorum" dedi. (  Kasas / 38 )


Buradaki önemli nokta Firavun'un ilginç bir şekilde Hamân'dan kule yapmasını istemesi ve o kuleyle tanrıyı görebileceğini düşünmesi. Açıkçası bu ayeti ilk okuduğumda Firavun'un bu isteği çok saçma gelmişti.


Burada çok önemli ve Kur'an'a özgü bir bilgi var. Bu ayeti gören bazı misyonerler - Tevrat'ta da bu bilgi olmayınca - bir anlam veremeyip bu kulenin konunun bağlamıyla hiçbir alakası olmayan '' babil kulesi'yle'' illişkilendirmişler. Hatta Hz muhammed'le alay ederek ''Muhammed bunu da karıştırdı'' demişler. Ancak daha sonra elde edilen antropolojik veriler gösterdi ki Antik Mısır'da tanrılara yüksek bir yapı vasıtasıyla ulaşma düşüncesi mevcûttu. Bu gerçekten çok önemli bir bilgi, 7. yüzyılda Mısır antropolojisiyle ilgili herhangi bir kitap yoktu. Hatta eski Mısır dilini okuyabilecek biri de yoktu. Hz muhammed böylesine derin bir bilgiyi nasıl öğrendi? Tevrat'ta da olmayan böyle bir bilgiyi nasıl elde etti?


Bu konuyla ilgili tespitimi en sonunda yabancı bir site olan https://www.islamic-awareness.org/ 'dan doğrulattım. Onlar da bu ayrımı fark etmişler ve bazı antropoloji kitaplarından da bu bilgiyi pekiştirmişler :


Eski uygarlıklarda -özellikle Mezopotamya ve Mısır'da- yüksek bir kule vasıtasıyla tanrılara ulaşma isteği görülmektedir. 

Bu konu mısır bilimcisi  Sir Flinders Petrie'nin ''Antik mısır'da dini hayat'' kitabında görülmektedir :

'' Tanrıların katına çıkma isteği göğe ''merdivenle'' çıkmak ile ifade ediliyordu.''

Sir. F. Petrie, Religious Lie In Ancient Egypt, 1924, Constable & Company Ltd.: London, pp. 208-209.


Diğer bir mısır bilimci I. E. S. Edwards da bu geleneğin sadece mısırda olmadığını yüksek yapılar vasıtasıyla tanrılara ulaşma isteğinin birçok mezopotamya uygarlığında görüldüğünü söylemiştir. Hz muhammed okuma yazma dahi bilmiyordu böyle bir bilgiyi nasıl öğrendi? 


I. E. S. Edwards, The Pyramids Of Egypt, 1985, Viking, p. 302.


***

Bundan ziyade Tevrat, Mısır krallarının unvanları konusunda bile karışıklık yapmaktadır. Hz İbrahim'den Hz Yusuf'a ondan da Hz Musa'ya kadar olan tüm Mısır krallarının unvanını '' firavun '' olarak belirtmiştir ki bu da çok büyük bir hatadır. 


Bugünkü tarihi bilgiyle biliyoruz ki Hz yusuf zamanındaki Kralın unvanı Firavun değildi. Bu bilgiyi İncil ansiklopedisi de doğruluyor ve Hz Yusuf zamanındaki Krala Tevrat'ta firavun denmesini anakronizm (kronoloji/tarih hatası) olarak değerlendiriyor :


Encyclopedia Of The Bible says concerning the name "Pharaoh":

Pharaoh. Ruler over Egypt also known as "the King of Upper and Lower Egypt." He lived in a palace known as the "great house," which was symbol of his authority. The Egyptian word for the palace was applied to the kings of the New Kingdom (c. 1550-1070 BC).... The use of the title pharaoh in Genesis may be anachronistic in that Moses in covering the events of the patriarchs in relation to Egypt used the commonly accepted term "pharaoh" even though the title was not in use at the time of the patriarchs (cf. Gn 12:15-20; 37:36).[6


Çeviri : '' Tevrat'ın yaratılış kitabındaki ''firavun'' unvanı kullanımı anakronizm olabilir'' 

Siz de çevirebilirsiniz diye uzatmıyorum.

* Yusuf kıssası Tevrat'ın yaratılış kitabında anlatılır.


Kur'an Hz yusuf döneminde yaşayan Mısır kralına ''Melik'' yani Kral demektedir. 


Yusuf suresi 72. ayette geçen melik unvanı :

﴾72﴿

 "Kralın su kabını arıyoruz; onu getirene bir deve yükü (bahşiş) var" diye cevap verdiler. (İçlerinden biri) "Ben bu söze kefilim" dedi.


Burada şunu sormak gerekiyor ; Hz Muhammed Tevrat'tan kopyalama yaptıysa neden Hz Yusuf dönemindeki Krala Firavun demiyor? 



***

Şimdi de Kur'an'ın direkt olarak müdahalede bulunduğu Hz Süleyman'ın kâfir olup olmadığı konusunu inceleyelim. Kur'an Bakara sûresinin 102. ayetinde Hz süleyman'ın iftiraya uğradığını belirtiyor. Bu iftiranın kaynağı ise Tevrat. 


Tevrat'ın 1. krallar/11. bölümünde ve devamında Hz süleyman'ın kâfir olduğundan bahsediliyor. 

Gerçi Tevrat diye adlandırmam doğru değil Tevrat Kitab-ı Mukaddes'in ilk 5 kitabına verilen isimdir yani Krallar-1 kitabı Tevrat'ın içinde yer almaz ancak yahudilere göre ilk 5 kitaptan sonraki kitaplar da kutsaldır. Kur'an belki de bu tarz kitaplar için şöyle diyor :


﴾79﴿

 Elleriyle kitap yazıp sonra onu az bir bedel karşılığında satmak için, "Bu Allah’ın katındandır" diyenlere yazıklar olsun! Elleriyle yazdıkları yüzünden vay haline onların! Ve yapıp ettikleri yüzünden vay haline onların!


Gelelim iftira kısmına.


3 Süleyman’ın kral kızlarından yedi yüz karısı ve üç yüz cariyesi vardı. Karıları onu yolundan saptırdılar. 4 Süleyman yaşlandıkça, karıları onu başka ilahların ardınca yürümek üzere saptırdılar. Böylece Süleyman bütün yüreğini Tanrısı RAB’be adayan babası Davut gibi yaşamadı. 5 Saydalılar’ın tanrıçası Aştoret’e ve Ammonlular’ın iğrenç ilahı Molek’e taptı. 6 Böylece RAB’bin gözünde kötü olanı yaptı, RAB’bin yolunda yürüyen babası Davut gibi tam anlamıyla RAB’bi izlemedi. 7 Yeruşalim’in doğusundaki tepede Moavlılar’ın iğrenç ilahı Kemoş’a ve Ammonlular’ın iğrenç ilahı Molek’e tapmak için bir yer yaptırdı. 8 İlahlarına buhur yakıp kurban kesen bütün yabancı karıları için de aynı şeyleri yaptı.


Ancak kuran bu iddiaya şöyle yanıt veriyor :

﴾102﴿

 Onlar, Süleyman’ın hükümranlığı hakkında şeytanların uydurup söylediklerine uydular. Gerçek şu ki Süleyman kâfir olmadı, fakat şeytanlar kâfir oldular;


Kur'an tevrattan direkt kopyalama olsaydı hz Süleyman'ı Sâd sûresinin 40. ayetinde şöyle niteler miydi?


﴾40﴿

 Kuşkusuz onun katımızda yüksek bir yakınlık derecesi ve güzel bir geleceği vardır.


Kuşkusuz Hz muhammed Tevrat'ı kopya edecek olsaydı Hz Süleyman'dan sapkın bir kral olarak bahsetmesi gerekecekti. Ancak böyle bir şey yapmak yerine bilgiyi tashih ediyor ve Tevrat'taki bilgiye karşı çıkıyor.



***

Bir diğer konu da İsrailoğullarının Buzağıyı tanrı edinmesiyle ilgili. Kur'an şöyle diyor

51﴿

 Mûsâ’ya kırk gece için söz vermiştik. Sonra siz, haksızlık ederek buzağıyı (tanrı) edindiniz.


Bu konudaki problemse Hz Musa kavminin arasında değilken buzağıyı kimin yaptığı konusudur, Bu konuyla ilgili detaylı bilgiyi Tâ-hâ sûresinde bulabilirsiniz. Tevrat'a göre (çıkış kitabı 32. bölüm) Buzağıyı Hz Harun yapmıştır buzağıyı yapmakla kalmamış ona bir de sunak yapmıştır:



32  Bu arada halk uzun süre geçtiği halde Musa’nın dağdan inmediğini görünce,+ Harun’un yanına toplandı; “Kalk, bize önümüzden gidecek bir ilah yap,+ çünkü Musa’ya, bizi Mısır diyarından çıkaran adama+ ne olduğunu bilmiyoruz” dediler.  Bunun üzerine Harun onlara “Karılarınızın, oğullarınızın ve kızlarınızın kulaklarındaki altın küpeleri+ çıkarıp bana getirin” dedi.  Ve kulaklarındaki altın küpeleri çıkarıp Harun’a getirdiler.  Harun altınları onlardan aldı; oymacı aletiyle şekil verip+ dökme bir buzağı heykeli yaptı.+ Ve halk “Ey İsrail, seni Mısır diyarından çıkaran Tanrın bu!”+ demeye başladı. Harun bunu görünce onun önünde bir sunak yapmaya girişti.


 Kur'an'a göre ise buzağıyı Samîrî isimli biri yapmıştır.


﴾83﴿

 (Allah buyurdu ki:) "Seni halkından aceleyle ayrılmaya sevkeden neydi ey Mûsâ!"


﴾84﴿

 Şöyle cevap verdi: "Onlar da benim izimdeler; benden hoşnut olasın diye sana gelmekte acele ettim ey rabbim."



﴾85﴿

 Allah, "Fakat" dedi, "Biz senden sonra kavmini sınadık ve Sâmirî onları yoldan çıkardı."


Kur'an aynı zamanda Hz Harun'un da suçsuzluğunu da ortaya koymuştur :


﴾90﴿

 Gerçek şu ki daha önce Hârûn onlara, "Ey kavmim! Siz bununla sınanmaktasınız; kuşkusuz sizin rabbiniz o rahmândır. O halde bana uyun ve emrime itaat edin" demişti.


﴾91﴿

 Şöyle cevap verdiler: "Mûsâ yanımıza dönünceye kadar ona tapmaktan asla vazgeçmeyeceğiz."



Kur'an yine burada Tevrat'ı düzeltmek durumunda kalmıştır.


***


Tevrat'ta bulunmayan önemli bir bilgi de Hz ibrahîm'in kavminin gök cisimlerine tapınmasıyla ilgili. Arkeolojik verilere göre Hz İbrahîm'in yaşadığı bölge olan Harran/Şanlıurfa bölgesinde gök cisimleri kültü çok popülerdi. Kur'an'da Hz İbrahîm kavminin taptığı gök cisimlerini şöyle sorguluyor :


﴾76﴿

 Gecenin karanlığı onu kaplayınca bir yıldız gördü. "Rabbim budur" dedi. Yıldız batınca da "Batanları sevmem" dedi.


﴾77﴿

 Ayı doğarken görünce, "Rabbim budur" dedi. O da batınca, "Rabbim bana doğru yolu göstermezse elbette yolunu şaşırmış kimselerden olurum" dedi.


﴾78﴿

 Güneşi doğarken görünce, "Rabbim budur; zira bu daha büyük" dedi. O da batınca dedi ki: "Ey kavmim! ben, sizin (Allah’a) ortak koştuğunuz şeylerden uzağım."



''Ey kavmim ben, sizin Allah'a ortak koştuğunuz şeylerden uzağım''


Kürşat Demirci'nin makalesinden Harran ve gök cisimleri kültü hakkında bilgi alabilirsiniz :


https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/109427




***


Bundan ziyade Talmûd'da yer alan bazı ifadelere de Kur'an karşı çıkıp o bilgileri yalanlamaktadır. Bunlardan biri de şu ayete konu olmuştur :


﴾80﴿

 “Sayılı birkaç gün dışında bize ateş dokunmayacak” dediler. De ki: “(Bu hususta) Allah’tan söz mü aldınız; –öyleyse Allah sözünden dönmeyecektir– yoksa Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri mi söylüyorsunuz?


Bu konuya aşağıda bıraktığım linkten ulaşabilirsiniz.


https://www.youtube.com/watch?v=WnO09ptQWhI


***

Kur'an'ın diğer kitaptaları ilke olarak doğrulaması ve onlar üzerinde ''muheymin'' olmasıysa daha önemli bir tefsir konusudur. Bu konuda Muhammed Abduh'un ''Tefsir'ül Menâr''ına bakabilirsiniz. Bu konuyu Muhammed Esed tefsirinde buluyoruz : 


64 - Muheymin ortacı, heymene, "[bir şeyi] gözetledi" veya "[onu] kontrol etti" rubâ‘î fiilinden türetilmiştir ve burada Kur'an'ı geçmiş kitaplarda neyin gerçek neyin gerçek dışı olduğuna karar vermenin belirleyici ölçüsü olarak tanımlamak için kullanılmıştır (bkz. Menâr VI, 410 vd.).

*Maide suresinin 48. ayetinin tefsiridir.


Müheymin sıfatının bir diğer anlamı da ''koruyucu'' olmasıdır buna göre Kur'an'ın tevrat ve incil üzerinde müheymin olması kendi bünyesinde düzeltilmiş hallerini koruyup duyurması olabilir. Bu arada bir sonraki yazımda incilde ve kurandaki benzer ayetleri göstermeye çalışacağım. Kur'an neredeyse tevrat ve incildeki tüm önemli konuları bünyesinde toplamıştır yani Kur'an onları hem ilkesel olarak doğrular hem de düzeltilmiş hallerini müheymin sıfatı gereği koruyarak bünyesine alır.


Bununla beraber şunu da göz önünde bulundurmak gerekir ki  Maîde sûresi 48. ayette Kur'an'ın diğer kitapları onaylama ve koruma niteliği birlikte zikredilir. Kur'an'ın diğer kitapları onaylamasıyla onları korumasının birbirinden farklı olduğunu görmemiz gerekiyor. Müheymin sıfatı eğer denetleyici anlamında kullanılmışsa anlam açıktır ancak müheymin sıfatı koruma anlamına geliyorsa burada da düzeltici/denetleyici anlamını çıkarsayabiliriz nitekim bozulmamış ve korunması gerekmeyen bir şeyi korumaya ihtiyaç da duyulmaz. Eğer diğer kitaplar zarar görmemiş olsaydı Kur'an onları sadece onaylamakla yetinir, kendi bünyesinde korumaya gerek duymazdı. Sonuç olarak, Kur'an diğer kitapların özlerini belli başlı kıssalarını kendi bünyesine dâhil ederek onların bazı kısımlarını düzelterek korumaktadır. 


Kur'an Tevrat'ı hiçbir şekilde olduğu gibi kopya etmemiştir. Yukarıdaki bilgiler buna delildir. Elbette Kur'an içinde eski kitaplarda da olan bilgiler vardır Kur'an bunu teyit etmektedir. Şuarâ sûresi 196-197 :


﴾196﴿

 O Kur’an, şüphesiz öncekilerin kitaplarında da vardır.


﴾197﴿

 İsrâiloğulları bilginlerinin bunu bilmesi onlar için bir delil değil midir?


Bir diğer ayet grubundaysa yine aynı konuya değinilir, Mâide 15-16 :


﴾15﴿

 Ey Ehl-i kitap! Resulümüz kitapta bulunup da gizlemekte olduğunuz birçok şeyi size açıklamak üzere geldi; birçoğunu da açığa vurmuyor. Şüphe yok ki size Allah’tan bir ışık, apaçık bir kitap geldi.


﴾16﴿

 Allah, kendisinin izniyle rızâsını arayanları o kitapla kurtuluş yollarına erdirir, onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır, onları dosdoğru bir yola iletir.

***

Kopya konusunun aslında baştan temeli bozuktur. Hz peygamber okuma yazma bilmiyordu. Bu konuyu da ''Ümmi'' konusu üzerinden tartışmak doğru değildir çünkü bir konuda daha açık bir delil varken daha karmaşığına başvurmak doğru olmaz. Ankebût sûresi 48. ayet bu konuda çok açık :


﴾48﴿

 Sen bundan önce ne bir kitap okuyabiliyor ne de onu kendi elinle yazabiliyordun; öyle olsaydı gerçeği çürütmeye çalışanlar kuşkuya düşerlerdi.


bundan sonraki ayetlerde de bu konunun mucizesine atıf vardır.


﴾50﴿

 Onlar hâlâ, "Rabbinden ona bazı mûcizeler indirilmeli değil miydi?" diyorlar. De ki: "Mûcizeler yalnız Allah’ın katındadır; ben sadece bir uyarıcıyım."


﴾51﴿

 Kendilerine okunan bu kitabı sana göndermiş olmamız onlara yetmiyor mu? Elbette inanan bir topluluk için onda rahmet ve ibret vardır.


Kur'an'a göre Hz peygamberin okuma yazma bilmeyip bu Kur'an'ı okuması bir mucizedir.


Kur'an ayetleri insanlar içinde okunuyordu eğer peygamber okuma yazma bilseydi elbette insanlar ona itiraz edeceklerdi.


*Kur'an aramice ''koryan''dan alıntıdır ve esasen okuma/okuma parçası anlamına gelmektedir.


***


Buna ek olarak, müşrikler de aslında Hz Muhammed'in bu bilgilere sahip olamayacağının farkındaydı ve Nahl Sûresi 103. ayete göre şöyle diyorlardı :


﴾103﴿

 Hiç kuşkusuz, "Kesin olarak bunları ona bir insan öğretiyor" dediklerini biliyoruz. Oysa ona öğretiyor dedikleri kişinin dili yabancıdır, bunun dili ise açık seçik Arapça’dır.


***


Peygamber zamanında Araplar arasında okuma yazma oranı çok düşüktü ; bir bilgiye göre peygamberin ashabından okuma yazma bilenlerin sayısı 10'du. 


Dilbilimci Sevan Nişanyan'a göre de Kur'an (mushafı) inene kadar Arapça herhangi bir kitap yazılmamıştı. Bu durum bize tuhaf gelmemeli, Türkçe kitap örneklerini de 7. yüzyılda görmüyoruz.


Araplar arasında şiir ne kadar ileri olsa da onlar Kur'an inene kadar herhangi bir kitap yazmamışlardı. Yine Sevan Nişanyan'a ve İslam Ansiklopedisi'ne göre 10. yüzyıla kadar Tevrat'ın Arapça çevirisi mevcût değildi.

 


***


﴾88﴿
 De ki: "Yemin ederim, bu Kur’an’ın bir benzerini ortaya koymak için ins ve cin bir araya gelip birbirine destek olsa dahi onun benzerini ortaya koyamazlar."






Kaynakça :



https://www.islamic-awareness.org/


https://islamansiklopedisi.org.tr/tevrat


iletişim : fichtee.977@gmail.com



4 yorum:

  1. dini kitaplar sırasıyla birbirlerinin kopyasıdır. kopyasıdır kimilerine göre biraz ağır gelmektedir elbette. her şeyi bir tarafa bırakırsak cidden bir yaratıcıya inanıyorsunuz bütün bu kitaplara ve dinlere de inanmak zorundasınız. eğer biraz düşünürseniz her dinin ana noktasının tek bir yaratıcı olduğunu zaten görmüş olursunuz. kuran'da yazan müslümanlar dışında herkesin kafir, gavur olduğu gerçeği yansıtmayıp ayrıştırıcı bir tutum sergilemektedir. söylediğim gibi inanıyorsanız bütün dinlerin varlığını kabul etmelisiniz ve şunu unutmayın ki yaratıcı indirdiği(!) bir din hiçbir şekilde diğer dinlerle ters düşemez, onlara ayrımcı bir tutum sergileyemez. kuran'da yazılan budur.

    YanıtlaSil
  2. Hocam selâmlar, Kur'an'daki ifadeleri beraber okursak kitabın tavrını çok daha iyi anlarız. Kur'an'da ehl-i kitapla ilgili şu ayetler geçiyor :

    ﴾113﴿ Hepsi bir değildir: Ehl-i kitap’tan öyle bir topluluk var ki, geceleri ibadete durup Allah’ın âyetlerini okur, secdeye kapanırlar.
    ﴾114﴿ Bunlar Allah’a ve âhiret gününe inanırlar, iyiliği emrederler, kötülükten menederler ve hayırlarda yarışırlar. İşte bunlar iyi kimselerdendir.
    ﴾115﴿ Ne hayır yaparlarsa bilsinler ki karşılıksız bırakılmayacaklardır. Allah kötülükten sakınanları bilir.


    ﴾62﴿ Şüphesiz, iman edenler; yahudilerden, hıristiyanlardan ve Sâbiîler’den de Allah’a ve âhiret gününe inanıp sâlih amel işleyenler için rableri katında mükâfatlar vardır. Onlar için herhangi bir korku yoktur; onlar üzüntü de çekmeyecekler.


    Onlar haksız yere ve sırf "Rabbimiz Allah'tır" dedikleri için, haksız bir şekilde yurtlarından çıkarılmışlardır. Allah insanların bir kesimini diğerleriyle engellemeseydi, içinde Allah'ın adı çokça anılan manastırlar, kiliseler, havralar ve mescitler yıkılıp giderdi. Andolsun ki, Allah'a yardım edenlere O da yardım eder. Allah kuvvetlidir; güçlüdür.

    De ki "Ey Kitap ehli, bizimle sizin aranızda müşterek (olan) bir kelimeye gelin. Tanrı'dan başkasına kulluk etmeyelim, O'na hiç bir şeyi ortak koşmayalım ve Tanrı'yı bırakıp bir kısmımız (diğer) bir kısmımızı rabler edinmeyelim". Eğer yine yüz çevirirlerse deyin ki: "Şahid olun, biz gerçekten müslümanlarız".


    Kur'an'ın tavrı düzeltmeye yöneliktir. Diğer kitapları yok saymaya yahut hristiyan ve yahudilerin dinlerini toptan görmezden gelmeye yönelik değildir. Bu konuda daha çok okumanızı tavsiye ederim...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Keşke herkes sizin gibi düşünse ve insanları bunu aşılayabilsek. dünyamızda insanların dinleri tarafından gördükleri kötü şiddet ve ayrımcılıklar da azalışa geçse. tevrat, incil ve kuran hepsi de yaratıcının göndermiş olduğu kitaplar. her kendi meshebinde olan kişi benim dinim bozulmadan geldi sizinkiler değişime uğradı diye düşünmese, dinleri bu kadar birbirlerinden ayrıştırmasak orada yazılan iyi ve kötünün birbirinden çokta farlı olmadığını görebilsek.. benim karşı olduğum şey özellikle islam dininde görülen bireyin kendinden farklı dini görüşte olanı yok sayması bilakis bu dinler ve bütün peygamberler bütün evren insanları için gönderilmiştir. asıl mesele inanmak.

      Sil
    2. İnanmak ve salih amelde bulunmak. İman kendini teorik zeminde değil pratik zeminde belli ediyor. İman, zihinsel bir problemin çözümü değil pratik alan yansıyan ontolojik/pratik bir tutum yani epistemolojik bir şey olduğunu düşünmüyorum. Kur'an da buna atıf yapar :

      ﴾158﴿ “(İnanmak için) ille de kendilerine meleklerin gelmesini veya rabbinin gelmesini ya da rabbinden bazı işaretlerin gelmesini mi bekliyorlar? Daha önce inanmamış yahut inancı kendisine iyilik kazandırmamış kimseye, rabbinden bazı işaretler geldiği gün iman etmesi fayda sağlamaz. De ki: “Bekleyin! Şüphesiz biz de beklemekteyiz.”

      Yani yalnızca inanarak kimsenin kurtulma şansı yok. Ayrıca kurtuluşun müslümanların ya da yahudilerin kuruntularına göre olmayacağı Kur'an'da şöyle geçiyor :

      Ne sizin kuruntularınız ne de Ehli Kitap'ın kuruntularına göre değil; kim bir kötülük yaparsa, onun karşılığını bulur. O, kendisine Allah'tan başka ne bir veli ne de bir yardımcı bulamaz. ( Nisâ-123 ) Bu ayetin Elmalılı'da tefsîri şu şekilde :

      "Naklonuyor ki, müslümanlarla kitap ehli birbirlerine karşı öğünmüşler, her biri Allah katında kendilerinin daha hayırlı olduğunu iddia etmiş, kitap ehli: "Bizim peygamberimiz sizin peygamberinizden önce, kitabımız kitabınızdan öncedir ve biz İbrahim'in dini üzereyiz" demişler. Yahudiler, "cennete ancak yahudi olanlar girecek"; Hıristiyanlar da, "Ancak Hıristiyan olan girecek" diye iddia etmişler. Müslümanlar da: "Bizim peygamberimiz, sizin peygamberinizden sonradır ve peygamberlerin sonuncusudur, kitabımız da sizin kitabınızdan sonra ve onlara hakimdir. Ve biz İbrahim, İsmail ve İshak dini üzereyiz, cennete ancak bizim dinimizde olanlar girecek" demişler. Bunun üzerine bu âyet ve devamı inmiş..."

      Yani burada Kur'an asla kimseyi kimseden ayırmıyor tek bir şartla ki kimsenin Allah'a şirk koşmaması gerekiyor. Ancak sadece şirksiz bir şekilde iman etmek de yetmiyor aynı zamanda salih amel de gerekiyor. Kur'an asla yüzeysel bir dindarlığı kabul etmez, şu ayetten de çıkarabilirsiniz :

      ﴾177﴿ Yüzlerinizi doğuya ve batıya çevirmeniz erdemlilik değildir. Asıl erdemli kişi Allah’a, âhiret gününe, meleklere, kitaba ve peygamberlere iman eden; sevdiği maldan yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışlara, yardım isteyenlere ve özgürlüğünü kaybetmiş olanlara harcayan; namazı kılıp zekâtı verendir. Böyleleri anlaşma yaptıklarında sözlerini tutarlar; darlıkta, hastalıkta ve savaş zamanında sabrederler. İşte doğru olanlar bunlardır ve işte takvâ sahipleri bunlardır. ( Bakara - 177 )

      Selâmlar...

      Sil

Kur'an, Tevrat'taki Babîl Kulesini karıştırdı mı yoksa bir Kur'an mucizesi mi?

  Bazı ateistler ve misyoneler tarafından dile getirilen Kur'an'ın Tevrat'ta geçen Babîl Kulesini karıştırıp bambaşka bir şekild...